Sabreden fakirler zenginlerden önce cennete girecek…
Günlerce süren asgari ücret komedisinin ardından iktidarın 2025 yılı için çalışanlara reva gördüğü ücret 22 bin 104 lira.
Sözün bittiği yerdeyiz… Güvenilirliği şaibeli olan TÜİK’in enflasyonu bile yüzde 47 iken asgari ücretliye sadece 5 bin lira zam yapmak, kelimenin tam anlamıyla çalışanlarla alay etmektir.
Nasıl yürek yakan bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlayabilmek için bazı rakamlara yakından bakmakta yarar var. TÜRK-İŞ’in verilere göre Kasım 2024 itibarıyla 4 kişilik bir aile için açlık sınırı (yalnızca gıda harcamasını kapsıyor) 20.562 lira, yoksulluk sınırı (gıda dışı normal harcamalar dâhil) 66.976 lira, bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti de 26.712 lira olarak hesaplanmış bulunuyor.
Fakirlerin hiçbir derdine merhem olmayacak bu rakamların ardından ne kadar güzel(!) dileklerde bulunsak boş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi "Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun." İmtiyazlı şirketlerin avanta ihalelerle havadan ekstra paralar kazandığı, bu da yetmeyince sayısız vergi aflarına mazhar olduğu çökmüş bir ekonomide fakirlerin payına 5 bin liracık düşmesi, eğer adaletse ‘batsın bu dünya’ demekten başka bir şey gelmez elimizden…
Türk halk Sufilik geleneğinin büyük ismi Ahmet Yesevi’ye ait olduğu söylenen şöyle hikmetli bir söz nakledilir: “Yoklar doymadığında, varlar ağlamıyorsa bu dünya tez yıkılır”
Asgari ücret zammı konusunda muhalefet partisi liderlerinden öfkeli açıklamalar geldi. Gerçi bu tepkilerin iktidar nezdinde hiçbir karşılığı yok ama yine de arşivde yer alsın diye not etmekte yarar var.
Özgür Özel: Bu ülkenin işçilerinin hakkını yiyenlere, vebalini alanlara yazıklar olsun.
Babacan: Fukaranın ahını alarak ekonomiyi abat edemezsiniz
Dervişoğlu: "Sarayın penceresinden, halkın sofrası gözükmez!
Davutoğlu: Asgari ücretliye bunu layık görmek gerçek anlamıyla zulümdür.
Aslında boşuna feryat ediyoruz, çünkü ufukta henüz bir seçim gözükmüyor. Dolayısıyla böylesine bir sefalet ücretiyle evine ekmek götüremeyen, çocuğuna harçlık veremeyen, ev kirasını ödeyemeyen çalışanların payına şimdilik sabır düşüyor.
Muhtemelen 2025 yılı boyunca bakanlar, milletvekilleri konuşmalarında ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın imamları hutbelerde bol bol ‘sabır’ tavsiyesinde bulunacaklardır.
Bu konuda iktidara katkı olması açısından, İslami kaynaklarda yoksulluğun faziletlerini anlatan ve onları cennetle müjdeleyen bilgileri aktarmak istiyorum.
Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde yer alan bilgi şöyle: “Resûl-i Ekrem o günün güç şartları içinde yoksulluk sıkıntısı çekenlere sabır ve metanet tavsiye etmiş, iffetli ve onurlu yoksulları âhirette nâil olacakları üstün nimetlerin müjdeleriyle sevindirmiştir. Bu hadislerde fakirlerin zenginlerden önce cennete gireceği, cennet ehlinin çoğunu dünyada fakirlik sıkıntısı çekenlerin oluşturacağı haber verilmiştir.” (Müsned, III, 224; IV, 443; Buhârî, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 8, “Riḳāʿ”, 16, 51; Müslim, “Ẕikir”, 94.)
Kim bilir belki de iktidar haklıdır! Bu imtihan dünyasında açlık sınırının altında maaş alan insanlarımızın sabrını arttırarak cennete erken girmelerini garanti altına almak istiyordur… Muhtemelen şu hadise göre amel ederek zammı bu kadar düşük tutmuş olabilirler: "Fakirler, cennete zenginlerden beş yüz sene önce girerler." (Tirmizi, Zühd 37)
Evet artık biliyoruz ki milyonlarca çalışana açlık sınırının altında bir maaşı uygun gören iktidarımız, aslında fakirleri çok seviyor! Dahası, onların sadece bu dünyadaki mutluluklarını değil, öbür dünyadaki mutluluklarını da düşündüğü için bu kadar az maaş veriyor…
Ama fakirleri sadece iktidar değil, tuzu kuru zenginler ve profesörler de çok seviyor!
Mesela bir televizyon kanalında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Oytun Erbaş adlı bir bilim insanımız şunları söylüyor: “Üç yüz metrekare evim olsun, daha şu olsun, şunu yiyeyim, bunu yapayım. Bunun sonu yok ki. Onun için mütevaziliği öğrenmeniz gerekiyor. Bakın, asgari ücret elli de olsa elli verin yine elli harcar insanlar. Yüz verin yüz harcarlar. Fakir hayat ya da fakir tip hayat en sağlıklı hayattır.”
Anladığımız kadarıyla siyasal iktidarın da patronların da bilim dünyasının da ortak kanaati şöyle: “Fakirleri sevelim ama fazla para vermeyelim, yoksa nimetin kadrini bilmez bunlar!”